28 Temmuz 2011 Perşembe

Şike operasyonu, medya ve inandıklarımız üzerine - 1

Merhaba,

Malumunuz, şike operasyonu başladığından beri 25 gün dolmuş bulunmakta. Bu 25 gün içerisinde çok sevdiğim kulübümün içinde bulunduğu durumdan dolayı, tüm bu yaşanan olayları, ulaşabildiğim en ufak detayına kadar inceledim. Yakınlarımdan birinin soruşturmada avukatlık yapması sebebiyle bilgilerimden eminim. Bu kayıtta bütün yazacaklarımı objektiflikten şaşmadan yazmaya çalışacağım.

Operasyon, 3 Temmuz Pazar günü Aziz Yıldırım'ın saat sabahın 7.30'u sularında 10 polis eşliğinde evinden alınmasıyla başladı. Eş zamanlı operasyon sonucu Şekip Mosturoğlu, Mecnun Odyakmaz, Bülent Uygun ve aşina olduğunuz diğer isimler polisler eşliğinde gözaltına alındı. Tüm olayların başlangıcı olarak burada dikkatini çekmek istediğim nokta şu: gözaltılar polis eşliğinde ve polis kamerası eşliğinde oluyor. Bu birinci nokta. Karşılaştırabileceğim 2. nokta ise, diğer tüm tutuklamaların, 1. ve 2. dalga içinde, emniyete ifade vermek için çağırılmasıyla oluyor. Ne farkı var diyeceksin. Fark tam olarak yazımın şekilleneceği noktayla ilgili: Soruşturmanın Aziz Yıldırım'la ilgili olan kısmı medyaya kullanması için malzeme verilecek şekilde düzenleniyor.

Peki bu ne işe yarar? Bu ne işe yarar söyleyim. Bunlar sembolik nitelik taşır. Polis kalkıp sadece Aziz Yıldırım'ın gözaltına alınma görüntülerini, eşkal fotoğrafını basına sızdırıyorsa, bunun nedeni yıldırma politikasıdır. Hemen sözlerimi Fenerbahçe avukatlığı olarak nitelendirenlere söylüyorum: Aynı şeyin size yapıldığını hayal edin. Empati yeter şimdi tekrar beni dinleyin. Buna karşı, o polisin işine son verildi diyenler var, size bir şey söyliyim. Bir polisi açığa almak dünyanın en zor işi değildir, bu polise maaş bağlanabilir, anlaşılabilir. Resmin sızdırılması ile ilgili çok kesin konuşamıyorum, çünkü kesin kanıtlara ulaşamadım. Sonuç olarak geçmek istediğim nokta şu: Neden Fenerbahçeliler bu kadar üstüne alındı diyenlere şunu söyleyeyim: Soruşturma Fenerbahçe üzerinden dönüyor arkadaşlar.

Daha başa alırsak, operasyon nasıl başladı: Giresunspor Başkanı Olgun Peker, bağlantılarından ötürü takip ediliyordu. Olgun Peker'in iki adamının Fenerbahçe Kongre üyesi olmasıyla başlanan süreç içerisinde Aziz Yıldırım'ın da takip edilmeye başlandığı söylendi. Bu nokta da durmak gerekir. Kimse, bu sürecin içerisine Aziz Yıldırım'ın nasıl dahil olduğunu anlayamamaktadır. Ayrıca Aziz Yıldırım 2006'da katıldığı bir programda telefonlarının dinlendiği kendisi belirtmiştir. Yine ne Aziz Yıldırım kanıt gösterdiği için, ne polis bu iddiasını delillendirebildiği için kesin yargı yapmaktan kaçınıyorum. Fakat tüm bu olayların başlangıcı, polis ifadesiyle budur.

Aralık 2010'dan beri "mahkeme kararı alınmadan" yapılan dinlemelerde Fenerbahçe Başkanı ve bir takım insanlarla ilgili fazlasıyla ses ve görüntü kaydı elde edilmiştir."Mahkeme kararı alınmadan" ne demek önce bunu söyleyeyim. Mahkeme kararı alınmadan yapılan dinlemeler ve elde edilen deliller mahkemelerde kullanılamaz.

Burada öne çıkan iki nokta var:

1) Eğer bu deliller kullanılamayacaksa şike operasyonu nasıl yürütülüyor?

2) Polis delilleri elde ederken neden suç üstü yapmadı? Suç üstü yapmak keyfi değildir, zorunludur.

Bu noktaları unutmayın. İleride lazım olacak.

Şimdi bunun neden bir şike operasyonu olmadığını anlatacağım. Bu noktayı anlatırken mantık çerçevesinde hareket ediyorum:

10 Aralık'tan beri Aziz Yıldırım şike yapacağı veya yaptığı şüphesiyle mi takip ediliyordu? Sporda şiddet yasası henüz geçmemişken, yıllardan beri bu işlere hiç karışmamış olan organize suçlar şubesi, şimdi mi karıştı? Bana gerçeklikten çok uzak geliyor.

Şu anda bilgisi olmayanlar için söylüyorum: Aziz Yıldırım silahlı suç örgütü kurmaktan ve şike yapmaktan yargılanıyor. Yani polis Aziz Yıldırım'ı şike amacıyla takip etmeye başlamıyor. Peki silahlı suç örgütü neden?

Olgun Peker, Sedat Peker'in manevi oğlu, evinde 8 tane ruhsatsız silah yakalanıyor. İşte bu silahlar Aziz Yıldırım'ın başı olduğu silahlı suç örgütünün, savcının dayandığı noktaya göre. Aziz Yıldırım ise bunları tamamiyle reddediyor. Bu noktayla ilgili çok fazla bilgim olmadığı için bir şey söyleyemem. Ancak işin şike kısmında çok büyük boşluklar var.

Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'ın içeri alınma sebebi şike değildir.Sadece bir futbolcuyla ve onun hakkında da hiç delil yokken şikeden bahsetmek mümkün değildir.Ayrıca şikeyle ilgili gözaltına alınan kişilere savcının sorduğu soruları görseniz, gerçekten operasyonun şikeyle ilgili olmadığını anlarsınız.Mesela;

-Fenerbahçe, şampiyonluk yolunda çekiştiği Trabzonspor'dan futbolculara Beşiktaş'ı yenmesi için teşvik primi vermiş.

Bunu ben sallamadım. Aziz Yıldırım'ın avukatı, savcılık sorgusundaki soruları medyayla paylaştı ve savcılık bilgilerin doğruluğunu onayladı. Bir başka soruda ise şu var.

- Manisaspor'un Trabzonspor'a yenildiği maçtan sonra Fenerbahçe Manisaspor'a para vermiş.

Takdir edersinizki, Manisaspor puan bile alamadığı halde parası ödenmiş.

- Sivasspor futbolcusu Mehmet Yıldız'a, " o golü neden kaçırdın" diye sorulmuş.

Daha niceleri var ama siz benim varmak istediğim noktayı anlayın:

Soruşturmanın temeli şike değil. Şike konusu gündemde tutularak kamuoyu yaratma çabası ve karalama kampanyası yapılmaktadır. Karalama kampanyası "fenerli medya" diye tabir edilen medyamız tarafından devam ettirilmektedir. Paranoyaklık değil bu yaptığım, bütün medya bunu bilinçli yapıyor demiyorum. Fakat burada sızdırılan yalan yanlış bilgilerin bir sebebi var, güvensizlik oluşturup, daha sonra alınacak kararları yavaş yavaş "normalleştirmek".

Normalleştirmekten kastım ne, yine örnek veriyorum. İnternet yasağı ilk gündeme geldiğinde insanlar galeyana geldi, fakat kaç gün sürdü? En fazla bi hafta, artık aklına internet yasağı gelen var mı? Yok..Çünkü normalleşti. Ya da Artvin-Hopa'da yaşanan skandal, başbakanımızın o sözleri..unutuldu gitti. Normalleşti.

Medyada her gün okuduğumuz ve bilinçli insanların inanmadan önce araştırdığı, fakat aynı bilince sahip olmayan insanların körü körüne inanıp, ithamlarda bulunduğu bu bilgiler, tamamen kamuoyu yaratma çabasının bir ürünü olup, ileride verilecek kararların, "ŞAŞKINLIK YARATMAMASI İÇİN" yürütülmektedir.

Aziz Yıldırım'ın "siyasi bir kitap" isteyerek anlatmaya çalıştığı, soruşturmanın siyasi olmasının sebebini diğer yazımda anlatıcam,

Okuduğunuz için sağolun.

mert

4 Haziran 2011 Cumartesi

yaşam konusunda edindiğim tecrübeler üzerine

Merhaba,

Bu yazıda, bu dönem boyunca edindiğim tecrübeleri ve bunların yorumlarını sizinle paylaşacağım. Bütün bir sene boyunca neler öğrendiğimi, nasıl öğrendiğimi açık açık anlatacak olmasam da yine de düşüncelerimi anlayabileceğinizi düşünüyorum.

Sene sonu itibariyle, görüyorumki aslında bütün yaşananların altında tek bir değişken var. Daha önceleri pek başarılı olamadığım bu değişken pek çok kapının anaharı olmakla kalmadı, zaten aralık olan kapıları da daha çok araladı. Nedirki bu böyle, bu kadar etkili? Bu ne istediğini bilmektir, nelere kadir olduğunu bilmektir. Yaşamak istediklerini anlayıp, tüm olasılıkları gözler önüne sermektir çekinmeden. Oluşabilecek her duruma hazırlıklı olmak, kabullenmekten ziyade uğruna savaş vermektir. Şu ana kadar tüm sözlerim daha çok benim anlayabileceğim şekilde oldu farkındayım. Bir de şöyle deneyelim: Ne yaşamak istediğini, ne yaşamak istemediğini biliyor musun? Yoksa çok sevdiğim bir dostumun dediği gibi her karar bir vazgeçiştir mi diyorsun? Yoksa hiç düşünmüyor musun bile? Bir yıl daha yaşlanmış Mert'in sana verebileceği tek tavsiye, hayatında yer almayı hakedenlere şans ver. Bu bir bira da olabilir, bir kitap da, bir insan da. Dışarı da, hayat devam ederken, senin hayatında olmak isteyen, olmayı hakeden bir sürü şey var. Git ve onları bul. Kararsızlıkla geçirme ömrünü. Hakedenlerin zamanını kısaltma.

Tüm bunların yanı sıra, tatil güzel şey, belirtmeden geçemem. Tüm sevdiklerim, hayatımda kalın.

Mert